Toplumsal olaylar her ne kadar ebeveynler arasında konuşulsa da bu kaos şüphesiz ki çocukları da çok etkiliyor. Çocuklar olup biteni anlamaya çalışırken, duygularımızı ne kadar saklasak da seziyorlar. Peki, onları korkutmadan nasıl bilgilendirir, nasıl güvende hissettiririz? Uzman görüşüyle, ebeveynler için yol haritası hazırladık…
Toplumsal olaylar sadece yetişkinleri değil, çocukları da etkiliyor. Sessizlikler, değişen yüz ifadeleri, fısıldaşmalar… Tüm bunlar, çocukların zihinlerinde anlam arayışını başlatıyor. Onlar çoğu zaman ne olduğunu sormasalar da hisseder, kendi içlerinde bir anlam kurmaya çalışırlar. Bu anlam bazen korku, bazen suçluluk hissiyle dolu olabilir. Tam da bu nedenle, çocuklarla açık ama sade bir dil kurmak, onlara hem bilgi hem de duygusal güven sunmak büyük önem taşıyor. Çocukların kaygılarını anlamak ve onlara güvenli bir iç dünya kurmalarına yardımcı olmak için ebeveynlerin nasıl bir tutum sergilemesi gerektiğini bir uzmanla konuştuk. Merak ettiklerimizi Ayna Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nden Klinik Psikolog, Okul Öncesi Eğitim Uzmanı Ceyda Yanar’a sorduk, içtenlikle cevapladı…

Çocuklarla toplumsal olayları konuşmak… Ne söylemeli, nasıl söylemeli?
Çocuklar dünyayı yetişkinler gibi algılamaz; bu nedenle yaşananları tüm ayrıntılarıyla anlatmak her zaman doğru değildir. Ancak bu, onları yanıtsız bırakmamız gerektiği anlamına da gelmez. Aksine, çocuklar çevrelerinde olup bitenleri fark eder ve bu konuda açıklama beklerler.
Bu açıklamaları yaparken konuyu sadeleştirerek, korku yaratmadan ve onların anlayabileceği bir dille konuşmak önemlidir. Konu ile ilgili bilgi aktarımına geçmeden önce, onların ne duyduklarını, ne kadarını anlayabildiklerini öğrenmek; varsa sorularını dinlemek iyi bir başlangıçtır. Çünkü çocukların yalnızca bilgiye değil, aynı zamanda duygusal desteğe ve güven duygusuna da ihtiyaçları vardır. Bu nedenle onlara “ne olduğunu” anlatmak kadar, “nasıl hissettikleriyle” ilgilenmek de bir o kadar önemlidir.
Unutulmamalıdır ki, çocuklar ne kadar küçük olsalar da ebeveynlerinin duygularını hissederler. Bu yüzden anne-babaların kendi duygularını saklamadan ama düzenleyerek ifade etmesi, çocukların kafa karışıklığını azaltır. Özellikle çocuklar, anlamlandıramadıkları olayları çoğu zaman kendi hatalarıymış gibi algılayabilir. Bu nedenle “Dışarıda bazı şeyler oluyor, bu yüzden biraz üzgünüm ama bu seninle ilgili değil. Ben seni ve ailemizi her koşulda koruyacağım. Biz güvendeyiz, güvendesin.” gibi cümlelerle hem gerçekliği kabul eden hem de güven veren bir yaklaşım sunmak oldukça kıymetlidir.

Özellikle kriz dönemlerinde, çocukların yaşına ve gelişim düzeyine uygun şekilde bilgi vermek neden önemlidir?
Çocukların gerçeklik algıları, yetişkinlerinkinden farklıdır. Sessizlikler, fısıldaşmalar, değişen ses tonları ya da yüz ifadeleri… Tüm bunlar çocukların anlam arayışını tetikler. Fakat çocuklar gelişimsel olarak soyut düşünme becerilerini henüz tam geliştirmemiş olabilirler. Özellikle okul öncesi ve erken çocukluk dönemindeki çocuklar, olayları somut olarak algılar; duydukları şeyleri kendi deneyimleriyle birleştirerek yorumlarlar. Duydukları eksik bilgileri birleştirip anlamlı hale getirmeye çalışırken, onları korkutan ve kaygılandıran sonuçlara ulaşabilirler. İşte bu noktada yaşlarına ve gelişim düzeylerine uygun bilgi vermek, sadece açıklama yapmaktan öte bir duygusal destek biçimidir.
Çocuklar anlamlandıramadıkları olaylar karşısında kendilerini suçlayabilir, tehlikede hissedebilir ya da kontrolü kaybettiklerini düşünebilirler. Onlara aşırı detay vermek yerine, sade ama dürüst açıklamalar yapmak, hem belirsizliği azaltır hem de içsel dünyalarında denge kurmalarına yardımcı olur. Bu sayede çocuk, içinde bulunduğu dünyayı daha güvenli bir yer olarak görmeye devam edebilir.

Toplum olarak yaşanan gerilim dönemlerinde çocukların ruh sağlığını korumak için evde nasıl bir iletişim dili kurmalıyız? Aile içindeki konuşmalar çocuklara nasıl yansır?
Evde kurulan iletişim dili, çocuğun duygusal iklimini doğrudan etkiler. Eğer evde panik havası hâkimse, çocuk da kaygılanır. Eğer aile üyeleri olayları konuşurken öfkeli, korkulu ya da umutsuz bir dil kullanıyorsa, çocuk da kendini güvende hissetmez. Bu yüzden evde mümkün olduğunca sakin, duygu düzenleyici, anlayışlı bir iletişim tarzı benimsemek gerekir. Duygular yok sayılmamalı ancak abartılı ifadelerle olmadan paylaşılmalı; çocuklar da bu duygularla başa çıkmanın yollarını modelleyerek öğrenmelidir. “Hiçbir sorun yok” demek yerine “Bazen biz de endişeleniriz ama bununla başa çıkmak için birlikteyiz” gibi cümleler, hem gerçeğe uygun hem de güven vericidir.
Geleceğe dair kaygılarını dile getiren bir çocuğa nasıl yaklaşmalıyız? Onlara güven ve umut aşılamanın yolları nelerdir?
Gelecek kaygısı taşıyan bir çocuk, aslında “Ben güvende miyim?” ya da “Yarınlar iyi olacak mı?” sorusunun cevabını arıyordur. Bu durumda yapılacak ilk şey, çocuğun bu kaygılarını yargılamadan dinlemek ve duygusunu kabul etmektir. “Böyle hissetmen çok normal” demek, çocuğa anlaşıldığını hissettirir. Sonrasında, onun güvende olduğunu hissettirmek, yanında olan insanlara ve sahip olduğu kaynaklara dikkat çekmek işe yarar. Günlük rutinlerin devam ettirilmesi, sevdiği kişilerle bağ kurabilmesi, umut dolu gelecek planlarından bahsedilmesi çocuklara iyi gelir. Umut, bazen sadece “Bugün birlikte güzel bir şey yaptık ve ben çok mutluyum” diyebilmektir.
Anne-babaların kendi kaygıları çocuklara nasıl yansır? Ebeveyn olarak bu kaygılarla başa çıkmak, çocuklara güçlü bir rehberlik sunmak açısından neden önemlidir?
Çocuklar anne-babalarının sadece sözlerini değil, duygularını da fark eder demiştik. Ebeveyn kaygılı olduğunda çocuk bunu sezer ve kendini huzursuz hisseder. Anne-baba kontrolünü kaybetmiş görünüyorsa, çocuk kendini güvende hissedemez. Bu nedenle ebeveynin kendi duygularını düzenleyebilmesi, hem çocuk için bir güven kaynağı hem de bir modeldir. Kaygıyı bastırmak değil, fark etmek ve sağlıklı yollarla yönetmek önemlidir. Kendi kaygısıyla başa çıkabilen bir ebeveyn, çocuğuna da aynı beceriyi kazandırabilir. Bu da çocuğun hayata karşı dayanıklılık geliştirmesinde büyük rol oynar.