İstanbul Bilgi Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Aynur Aydoğan ile oyun temelli öğrenmenin çocukların yaratıcılığı, sosyal becerileri ve duygusal gelişimi üzerindeki etkilerini konuştuk. Oyun, çocuklar için sadece eğlence değil; aynı zamanda hayatı keşfetmenin, anlamlandırmanın ve büyümenin en doğal yolu.

Dr. Öğr. Üyesi Aynur Aydoğan
Oyun, çocuklar için yalnızca zaman geçirmenin bir yolu değil; öğrenmenin, duygularını tanımanın, toplumsal kuralları deneyimlemenin ve yaratıcılığını ifade etmenin en etkili yollarından biri. İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Bakımı ve Gençlik Hizmetleri Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Aynur Aydoğan ile gerçekleştirdiğimiz bu söyleşide; oyun temelli öğrenmenin ne olduğu, çocukların gelişimindeki yeri, dijital ve fiziksel oyunlar arasında nasıl bir denge kurulması gerektiği ve farklı yaş gruplarına özel oyun önerilerine kadar birçok önemli konuya değindik. Aydoğan, ebeveynlerin oyun sürecindeki rolüne de dikkat çekerek, “Oyuna eşlik edin, yön vermeyin” diyor. Keyifli okumalar…
Oyun, çocuk gelişiminde neden bu kadar kritik bir yere sahip? Sıkça duyduğumuz “çocuk oyun oynarken öğrenir” cümlesi sizin bakış açınızla nasıl anlam kazanıyor?
Oyun çocuk için sadece bir eğlence değil, temel bir gelişim ihtiyacıdır ve alanyazında da belirtildiği gibi “çocuğun işi” olarak tanımlanır. Oyun, çocuğun gelişimini tek bir alanda değil, aynı anda birçok alanda destekler ve bu alanlar birbirini etkileyerek gelişimi besler. Oyun oynamak, çocukların mutlu olmalarının yanı sıra beyinlerinin gelişmesine, duygusal zekalarının artmasına, sosyal beceriler kazanmalarına ve yaşamın getireceği zorluklara karşı donanımlı olmalarına olanak tanır. Dolayısıyla oyun, çocuğun içinde yaşadığı dünyayı taklit ettiği, anlamlandırdığı ve provalarını yaptığı bir alandır. Bu alan çocuklara duygularını keşfetmeleri, ifade etme ve yönetmeleri için fırsatlar sunar. Çevresindeki yetişkinlerin rollerini canlandırarak toplumsal kuralları, ilişkileri ve beklentileri deneyimlerler. Oyunun türüne bağlı olarak fiziksel hareketlilik, kas gelişimini ve genel beden farkındalığını artırır. Çocuk kazanma ve kaybetme duygusunu, kurallara uymayı, sabretmeyi ve mücadele etmeyi de oyun aracılığıyla öğrenir. Aynı zamanda oyun sırasında çocuklar problem çözme, karar verme, strateji geliştirme, mantık yürütme, neden-sonuç ilişkisi kurma gibi bilişsel becerilerini kullanır ve geliştirirler. Bütün bunlara baktığımızda oyunun, çocuğun gelişiminde vazgeçilmez ve kritik bir yere sahip olduğunu görmekteyiz.

oyun sırasında çocuklar problem çözme, karar verme, strateji geliştirme, mantık yürütme, neden-sonuç ilişkisi kurma gibi bilişsel becerilerini kullanır ve geliştirirler.
Oyun temelli öğrenme nedir? Klasik öğrenme yöntemlerinden farkı nedir
Çocuklar, yetişkinlerden farklı olarak deneyimleyerek ve yaparak öğrenirler. Oyun, bu anlamda deneyimsel öğrenmenin en doğal ve etkili yoludur. Çocuk, oyun sırasında karşılaştığı durumları doğrudan yaşar, dener, başarır veya güvenli bir ortamda risk alarak hata yapar; bu sayede yaptıklarının sonuçlarını görür ve bilgiler daha kalıcı hale gelir. Bu durumda öğrenme, eğlencenin bir yan ürünü olarak gerçekleşir. Oyun temelli öğrenme (game-based learning), öğrencilerin eğlenerek öğrenmesini sağlayan, oyunun yapısını ve motivasyonunu eğitim amaçlı kullanan bir öğretim yaklaşımıdır. Çocuklar, oyun içinde bir hedefe ulaşmak için problem çözme, strateji geliştirme, işbirliği ve karar verme gibi becerileri kullanırken bilgi ve deneyim kazanırlar. Bu yaklaşımda çocuk süreçte aktif bir katılımcıdır. Kararlar alır, deneyler yapar, problem çözer ve sonuçlarını doğrudan deneyimler. Öğrenme sürecinin bir parçasıdır. Oyunun doğasındaki keyif ve ilerleme hissi, öğrencinin öğrenmeye devam etmesini sağlar. Çocuk süreçte bir hata yaptığında hemen fark eder ve düzeltme şansı bulur. Bu, öğrenme döngüsünü hızlandırır. Öğrenme ortamı daha rahat, eğlenceli ve keşfetmeye açıktır. Dolayısıyla öğrenme süreci daha az stresli ve daha keyifli hale gelir. Öğrenme sürecinde öğretmen bir rehber, kolaylaştırıcı ve öğrenme deneyimini tasarlayan kişi olarak rol alır, öğrencilerin kendi öğrenme yolculuklarında onlara eşlik eder. Klasik öğrenme yöntemlerinde ise çocuk genellikle pasif bir alıcıdır. Öğretmenin anlattıklarını dinler, not alır veya ezberler. Motivasyon genellikle notlar, ödüller, sınav başarısı gibi dışsaldır ve çocuğun bu tür dış motivasyonlarla ders çalışması beklenir. Çocuğun yaptığı hatalar genellikle olumsuz olarak algılanır ve başarısızlık göstergesi olarak görülebilir. Öğretmen bilginin ana kaynağıdır ve genellikle bilişsel bilgi aktarımına odaklanır. Ortam oyun temelli öğrenmenin aksine daha yapılandırılmış, sıkıcı ve bazen de başarı ve öğrenme kaygısı nedeniyle stresli olabilir. Sonuç olarak oyun temelli öğrenme, öğrenme sürecini daha dinamik, etkileşimli ve öğrenci merkezli hale getirerek kalıcı ve anlamlı öğrenmeyi teşvik eden daha modern bir yaklaşımdır.

Oyun temelli öğrenme, öğrenme sürecini daha dinamik, etkileşimli ve öğrenci merkezli hale getirerek kalıcı ve anlamlı öğrenmeyi teşvik eden daha modern bir yaklaşımdır.
Oyun yoluyla öğrenme, çocukların yaratıcılığını nasıl destekliyor?
Yaratıcılık, günümüz dünyasında giderek daha fazla değer kazanan bir beceridir. Eğitimden iş hayatına, kişisel gelişimden toplumsal ilerlemeye kadar birçok alanda itici güç görevi görür. Yaratıcılığın temel bileşenlerine baktığımızda özgünlük, esneklik, değer katma, uygunluk, akıcılık ve detaylandırma gibi kavramları içerdiğini görürüz. Daha önce düşünülmemiş veya yapılmamış bir fikir ya da çözüm sunma, farklı bakış açıları geliştirebilme, bir fikri ya da çözümü detaylandırıp daha üst bir seviyeye taşıma ve ortaya çıkanın sadece yeni değil anlamlı ve belirli bir bağlama uygun olması gibi. Yaratıcılık her alanda geçerlidir, edebiyat, sanat, bilim, iş ve gündelik yaşamda yaratıcı olmak problemleri çözebilmeyi dolayısıyla ilerleyebilmeyi ve gelişmeyi sağlar.
Oyunun, çocukların yaratıcılıklarını besleyen ve geliştiren en güçlü araçlardan biri olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla oyun yoluyla öğrenme, çocuklara özgürce deneme, hata yapma ve yeni fikirler üretme alanı tanır. Hayali senaryolar, farklı bakış açıları geliştirmeyi ve sembolik düşünmeyi teşvik eder. Oyunun esnek ve yapılandırılmamış doğası, zihinsel esnekliği ve düşünce akıcılığını artırır. Oyun sırasında karşılaşılan doğal problemler, yaratıcı problem çözme becerilerini tetikler. Sosyal oyunlar, işbirliği içinde yaratıcılığı ve başkalarının fikirlerinden ilham almayı öğretir.

Oyunun, çocukların yaratıcılıklarını besleyen ve geliştiren en güçlü araçlardan biri olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla oyun yoluyla öğrenme, çocuklara özgürce deneme, hata yapma ve yeni fikirler üretme alanı tanır.
Sizce yaratıcı düşünme becerileri doğuştan mı gelir yoksa oyunla şekillenir mi?
Her insan, doğuştan belirli bir düzeyde yaratıcılık potansiyeline sahiptir. Beynimizin öğrenme, adapte olma ve yeni bağlantılar kurma kapasitesi, merak dürtüsü ve keşfetme isteği, yaratıcılığın temel biyolojik zeminini oluşturur. Bebeklikten itibaren çevreye duyulan ilgi ve nesneleri manipüle etme isteği, bu potansiyelin ilk belirtileridir. Bazı bireylerde bu potansiyel daha belirgin olabilir. Var olan bu potansiyelin gelişip gelişmemesi çevresel etkilere, özellikle de oyun ve deneyim yoluyla şekillendirilmesine bağlıdır. Eğitim, deneyimler, merakı besleme, farklı bakış açılarına açık olma ve özellikle oyun gibi faaliyetler yaratıcılığı büyük ölçüde şekillendirir ve güçlendirir.
Farklı yaş gruplarındaki çocuklar için en uygun oyun türleri nelerdir?
Çocuk gelişimi, her yaş grubunun kendine özgü fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal ihtiyaçları olduğu karmaşık bir süreçtir. Oyunlar da çocukların dönemsel ihtiyaçlarına göre şekillenmeli ve gelişimini destekleyici nitelikte olmalıdır. Her dönemde çocukların oyun türleri değişiklik gösterebilirken onların bireysel özellikleri dikkate alınmalı, oyun türleri çeşitlendirilerek denge kurulmalı ve mümkün olduğunca aile katılımı ile desteklenmelidir. Aslında unutmamamız gereken şey hangi yaşta olursa olsun en iyi oyun, çocuğun keyif aldığı, merakını uyandıran ve onu fiziksel, zihinsel veya sosyal olarak aktif olmaya teşvik eden oyundur.
Genel olarak baktığımızda; duyusal keşif ve temel güven duygusunun oluşumu ön planda olduğu 0-12 ay bebeklik döneminde bebeğin görme, duyma, dokunma, koklama ve tatma duyularını harekete geçiren, farklı dokulardaki yumuşak oyuncaklar, parlak renkli ve ses çıkaran nesneler gibi duyusal oyunları öneriyoruz. Bu nesneler aynı zamanda çocuğun nesnelerle etkileşim kurmasını sağlayan keşif oyunlarını da desteklemektedir. Ancak bu dönemde en çok şarkı, ninni söyleme, bebeğin seslerini taklit etme, Ce-e gibi, kucaklaşmayı da içeren ve bakım verenle güvenli bağlanmayı destekleyen etkileşimli oyunlar önem kazanmaktadır.

1-3 Yaşlar arasında ise çocuğun yürümeye başlaması bilişsel ve dil gelişimindeki ilerlemelerle, bağımsızlaşma isteğinin artmasıyla birlikte ihtiyaçları dolayısıyla oyun türleri de değişiklik göstermektedir. Top oyunları (yuvarlama, atma), tünellerden geçme, alçak merdivenlerden inip çıkma, zıplama, yuvarlanma gibi kaba motor becerilerini geliştiren oyunların yanı sıra büyük legolarla-bloklarla oynama, basit yapbozlar, hamur oyunları, parmak boyası, büyük kalemlerle karalama gibi ince motor becerilerini, el-göz koordinasyonunu destekleyecek oyunlar önem kazanmaktadır. Çocuk iç içe geçen kaplar, düğmeli, fermuarlı, cırt cırtlı oyuncaklar, su ve kum oyunları gibi oyunlarla keşifler yapmaktan keyif alır. Bu tür oyunlar aynı zamanda neden sonuç ilişkilerini kurmasına yardımcı olmaktadır. Resimli kitaplara bakma ve nesneleri adlandırma, şarkı söyleme, basit hikayeler anlatma gibi oyunlar dil gelişimini desteklerken telefonla konuşuyormuş gibi yapma, bebeklerini besleme, yatırma veya ev işlerini taklit etme gibi basit taklit oyunları onun dış dünyayı anlamlandırmasını kolaylaştıracaktır.
Çocuğun hayal gücünün arttığı, sosyal becerilerin geliştiği ve kurallı oyunlara geçişin başladığı 3-6 Yaş Okul Öncesi Dönemde ise; evcilik, doktorculuk, tamircilik, süper kahraman oyunları, kukla oyunları. Bu oyunlar, duygusal ifadeyi ve sosyal anlayışı geliştiren sembolik (hayali) oyunlar olarak öne çıkmaktadır. Bu oyunların yanı sıra çocuğun yaratıcılığını, problem çözme becerilerini ve uzamsal düşünmeyi destekleyen legolar, bloklar, manyetik setler, karton kutularla büyük yapılar inşa etme oyunları da önem kazanmaktadır. Çocuğun artan becerileri ile birlikte boyama, kesme, yapıştırma, hamur oyunları, resim yapma, kil ve sulu boya çalışmaları ince motor becerilerini, kendini ifade etmeyi destekleyen yaratıcı oyunlar ve diğer çocuklarla birlikte oynayacağı basit eğlenceli kurallı oyunlar da önerilmektedir. Her dönemde olduğu enerjilerini atabilecekleri, açık havada motor becerilerini ve sosyal gelişimlerini destekleyecek park oyunları (salıncak, kaydırak, tırmanma), bisiklete binme, top oyunları, saklambaç, yakalamaca, ip atlama gibi oyunlar önemlidir.
6-9 Yaş İlkokul Dönemi ise mantıksal düşünmenin geliştiği, kurallı oyunların ve takım çalışmasının önem kazandığı dönemdir. Bu yaş grubu çocuklar için mendil kapmaca, yakar top, körebe gibi geleneksel oyunların yanı sıra futbol, basketbol, voleybol gibi kurallı ve takım oyunları, bisiklet turları, paten kayma, doğa yürüyüşleri, izcilik faaliyetleri gibi doğa ile etkileşim kuracakları ve fiziksel aktivitede bulunacakları oyunlar önerilmektedir. Bilişsel becerileri, planlama ve problem çözmeyi geliştiren satranç, dama, zekâ oyunları, kart oyunları, stratejik masa oyunları gibi oyunların yanı sıra bilim deney setleri, basit kodlama ve legolarla detaylı ve karmaşık modeller oluşturmayı içeren oyunlar bu yaş grubu için uygundur.
İlkokul dönemi sonrasında soyut düşünmenin geliştiği, sosyal grupların önem kazandığı ve daha karmaşık oyunlara yönelinen bir dönem gelmektedir. Dolayısıyla artan yaş, deneyim ve becerilerle birlikte karmaşık problem çözme ve planlama becerilerini geliştiren daha karmaşık masa oyunları stratejik dijital oyunlar, satranç, Rubik Küpü gibi zeka bulmacaları gibi stratejik ve bilişsel oyunlar önerilmektedir. Kendi projelerini geliştirme, hobiler edinme açısından robotik setleri, elektronik devre kitleri, müzik aletleri çalma, animasyon yapma, senaryo yazma, hikaye oluşturma gibi etkinlikler yaratıcı ve üretken oyunlar arasında yer almaktadır. Çevrimiçi oyunlarda takım kurma, rol yapma oyunları, grup halinde oynanan kutu oyunları, bilgi yarışmaları gibi oyunlar da arkadaşlarla bağ kurma ve sosyal becerileri geliştirme açısından önerilen oyunlardır. Yine fiziksel, bilişsel ve sosyal gelişimlerini destekleyecek, takım ruhu, liderlik, iş birliği ve rekabetle başa çıkma becerilerini artıracak olan futbol, basketbol, voleybol, tenis gibi organize sporlar; atletizm, yüzme gibi takım sporları ve rekabetçi oyunlar önerilebilir.

hangi yaşta olursa olsun en iyi oyun, çocuğun keyif aldığı, merakını uyandıran ve onu fiziksel, zihinsel veya sosyal olarak aktif olmaya teşvik eden oyundur.
Ailelerin oyun oynama sürecindeki rolü nedir? Ebeveynler bu sürece nasıl daha aktif ve destekleyici şekilde dahil olabilir?
Aileler, çocukların oyun oynama sürecinde tahmin edilenden çok daha önemli bir role sahiptir. Bu rol, sadece oyuncak sağlamakla sınırlı değildir; çocuğun oyun ortamını hazırlamaktan, oyuna eşlik etmeye, hatta sessizce gözlemlemeye kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Ebeveynlerin bu sürece aktif ve destekleyici şekilde dahil olması, çocuğun sağlıklı gelişimi için vazgeçilmezdir.
Ebeveynler öncelikle çocuklarının programlarını dersler ve ekran süreleriyle aşırı doldurmayarak, onların spontane ve yapılandırılmamış oyun oynamalarına olanak sağlamalıdır.
Ebeveynler, çocuğun oynaması için güvenli, teşvik edici ve erişilebilir bir ortam yaratmalıdır. Bu sadece fiziki alanı (ev içi veya dış mekan) değil, aynı zamanda çeşitli ve yaşa uygun materyalleri (oyuncaklar, sanat malzemeleri, doğal objeler vb.) sunmayı da içerir. Bu oyunlar sırasında ebeveynler, çocuklarının oyununu dikkatle gözlemleyerek onların ilgi alanlarını, güçlü yönlerini, duygusal durumlarını ve gelişim basamaklarını anlamak için eşsiz bir fırsat bulurlar. Ebeveynlerin zaman zaman çocuğun oyununa doğrudan katılması, aralarındaki bağı güçlendirerek birlikte kaliteli zaman geçirmelerini sağlar. Bu zamanlar, çocuğun sosyal-duygusal gelişimini destekler ve oyun deneyimini de zenginleştirir.
Ebeveynler bu sürece oyun alanlarını düzenleyerek, oyuncak yığınları yerine çocuğun kolayca ulaşabileceği daha az ama daha çeşitli, açık uçlu yaratıcılığı destekleyecek oyuncaklar bulundurarak destek sağlayabilir. Birlikte oynayacakları oyun zamanlarını günlük rutinlerine eklemeleri, bu zamanlarda tüm dikkatlerini çocuğa ve oyuna vermeleri çok önemlidir.

Ailelerin en sık yaptığı hatalar nelerdir oyun süreçlerinde?
Ebeveynlerin iyi niyetle de olsa, oyun süreçlerinde çoğu zaman farkında olmadan bazı hatalar yapabildiklerini görmekteyiz. Bu hatalar, çocuğun yaratıcılığını, bağımsızlığını ve problem çözme becerilerini olumsuz etkileyebilmekte.
Özellikle çocuğun oyununa sürekli müdahale etmek, oyunun kurallarını belirlemek, oyun bitmeden farklı bir oyuna geçmesini teklif etmek sıklıkla gözlemlediğimiz hatalar olmaktadır. Bu durumlar, çocuğun kendi hayal gücünü kullanmasını ve bağımsız düşünme becerilerini geliştirmesini, liderlik ve uyum becerilerini kısıtlarken dikkat süresini de olumsuz etkileyebilmektedir.
Ebeveynler çocuğun oyununa katıldığında, “Şöyle yapmalısın” veya “Böyle oynanır” demek yerine, onun dünyasına girmeli, onun kurallarını, hikayesini takip etmelidir. Ne yapacağını söylemek yerine “Şimdi ne yapabilirsin?” gibi sorularla çocuğu düşünmeye yönlendirmek yararlı olacaktır. Yine ebeveynler oyunda daha çok sonuca odaklanıyor, çıkan ürünün iyi ya da kötü olmasıyla ilgileniyorlar. Oysa sonuçtan daha önemli olan, çocuğun o ürünü yaparken yaşadığı deneyim, kurduğu hayal ve gösterdiği çabadır. Övgülerinde bu nedenle yanlış yapıldığını sıklıkla görüyoruz. “Çok güzel çizmişsin!” yerine, “Çok renkli ve hareketli bir resim olmuş, özellikle şu kısmına bayıldım. Bu neyi anlatıyor?” gibi süreci ve çabayı öven yorumlar yapmak süreci, gösterdiği çabayı övmek anlamına gelecektir. Bir diğer konu da oyunun eğlenceli yanlarını kaçırıp çocuğun sadece bir şeyler öğrenmesinin hedeflenmesi ya da oyunun sadece eğlence olarak görülmesi. Ebeveynler bu ikisi arasındaki dengeyi kurmakta zorluk çekebilmekteler. Önemli olan çocuğun pahalı karmaşık oyuncaklarla oynaması değildir.

Özellikle çocuğun oyununa sürekli müdahale etmek, oyunun kurallarını belirlemek, oyun bitmeden farklı bir oyuna geçmesini teklif etmek ebeveynlerin sıklıkla yaptığı hatalar.
Günümüzde dijital oyunlar hayatımızın büyük bir parçası. Dijital oyunların olumlu yönleri de var mı? Yoksa tamamen sınırlandırılmalı mı? Fiziksel ve dijital oyunlar arasında nasıl bir denge kurulmalı?
Günümüzde teknoloji ve özellikle çocuklar için dijital oyunlar hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Dijital oyunlar da doğru kullanıldığında birçok fayda sağlayabilir. Bilişsel gelişim açısından; problem çözme, strateji geliştirme, hızlı düşünme, hafıza ve dikkat becerilerini artırabilir. El-göz koordinasyonu açısından; özellikle hızlı tempolu oyunlar, refleksleri ve ince motor becerilerini geliştirir. Çok oyunculu çevrimiçi oyunlar, takım çalışması, iletişim ve iş birliği yeteneklerini ve sosyal becerileri geliştirebilir. Açık dünya ve simülasyon oyunları, sanal dünyalarda yaratıcı projeler oluşturma fırsatları sunar. Eğitici içerikli oyunlar, tarih, matematik, dil gibi konularda öğrenmeyi destekleyebilir. Önemli olan dijital oyunları tamamen yasaklamak yerine, bilinçli ve dengeli bir şekilde kullanmayı öğretmektir.
Fiziksel oyunlara baktığımızda bu oyunlar, çocukların motor becerileri, denge, koordinasyon ve genel fiziksel sağlık gelişimi için vazgeçilmezdir. Koşmak, zıplamak, tırmanmak gibi aktiviteler kas gelişimini desteklerken, açık havada oynamak D vitamini sentezi ve bağışıklık sistemi için de önemlidir. Günümüzün en büyük sağlık problemlerinden biri olan obezite ve yanlış beslenme alışkanlıklarının önlenmesinde önemli bir faktördür. Ayrıca araştırmalar bu oyunların takım çalışması, iş birliği, empati gibi sosyal becerileri geliştirdiğini, stres atma ve enerji boşaltma imkanı sunduğunu, doğaçlama oyunlar, doğa keşifleri gibi etkinliklerin yaratıcılığı ve hayal gücünü beslediğini, odaklanma süresini uzatmaya yardımcı olabildiğini ve problem çözme becerisi gibi bilişsel becerilere katkısı olduğunu göstermektedir. Önemli olan ikisi arasında denge kurabilmektir. Bu sayede çocuklar hem teknolojinin faydalarından yararlanır hem de fiziksel ve sosyal gelişimlerini sağlıklı bir şekilde sürdürebileceklerdir.
Bu dengeyi kurabilmek için; öncelikle ebeveynlerin her konuda model olması gerekmektedir. Aile birlikte olduğu zamanlarda ekranların kaldırılması, çocukların yaşlarına uygun olarak ekran süresi sınırlarının belirlenmesi, çocuğun oynadığı dijital oyunların yaşına uygun ve eğitici olduğundan emin olunması önemlidir. Aynı zamanda çocuğun açık havada oyun oynamaya teşvik edilmesi, birlikte top oynamak, yürüyüşe çıkmak gibi fiziksel aktivitelerin yapılması, çocuğun spor, veya doğa aktiviteleri gibi ekransız alternatiflere yönlendirilmesi yararlı olacaktır.

Önemli olan dijital oyunları tamamen yasaklamak yerine, bilinçli ve dengeli bir şekilde kullanmayı öğretmektir.
Oyun, sadece çocuklukla sınırlı mı? Ergenlik ve ileri yaşlar için de gelişimsel katkılar sunar mı?
Oyun sadece çocuklukla sınırlı değildir; insan yaşamının her evresinde, ergenlikten ileri yaşlara kadar önemli gelişimsel katkılar sunar. Yaş ilerledikçe oyunun biçimi ve içeriği değişse de temel faydaları devam eder ve hatta bazı durumlarda daha da önemli bir hale gelebilir.
Oyun, yaşa bakılmaksızın tüm bireyler için günlük yaşamın getirdiği baskılardan uzaklaşmak ve zihni dinlendirmek için etkili bir yoldur. Her yaştan insan, oyun sırasında alışılmışın dışında düşünmeye, yeni fikirler üretmeye ve yaratıcı çözümler bulmaya çalışarak yaratıcılığını canlı tutar. Oyunlar, beklenmedik durumlarla karşılaşmayı ve bu durumlara hızla adapte olmayı gerektirebilir, bu da zihinsel esnekliği artırır. Aslında oyun, hayat boyu öğrenme ilkesini destekler. Yeni bilgiler ve beceriler eğlenceli ve etkileşimli bir şekilde edinilebilir. Dolayısıyla oyun sadece çocukların “işi” değil, aynı zamanda insan ruhunun ve zihninin her yaşta canlı kalmasını sağlayan temel bir ihtiyaç ve gelişim aracıdır. Bu nedenle, oyunun her yaştaki bireyin yaşamında kendine yer bulması önemlidir.

oyun sadece çocukların “işi” değil, aynı zamanda insan ruhunun ve zihninin her yaşta canlı kalmasını sağlayan temel bir ihtiyaç ve gelişim aracıdır.
Oyun temelli öğrenme yaklaşımı okul öncesi eğitim kurumlarında ne ölçüde uygulanıyor? Sizce yeterli mi?
Türkiye’deki okul öncesi eğitim programları da dahil olmak üzere dünya genelindeki modern yaklaşımlar, oyunun çocuk gelişimindeki kritik rolünü kabul etmektedir. Okul öncesi eğitim oyun, ders kitapları ve sıralı bilgi aktarımından çok, çocukların keşfetmesini, deneyimlemesini ve kendi öğrenme süreçlerine aktif olarak katılmasını sağlayan bir araç olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde bu yaklaşımın uygulama derecesi değişkenlik göstermektedir. Ülke genelinde daha fazla destek ve iyileştirmeye ihtiyaç duyulduğu söylenebilir. Öğretmenlerin oyun temelli öğrenme yaklaşımlarını ne kadar iyi anladığı ve uygulayabildiği kritik öneme sahiptir. Öğretmen eğitimlerinin güçlendirilmesi, fiziki koşulların iyileştirilmesi, veli bilinçlendirmesi ve zengin materyal desteği, oyun temelli öğrenmenin okul öncesi eğitim kurumlarında hak ettiği değeri bulması ve çocukların gelişimine tam anlamıyla katkı sağlaması için atılması gereken önemli adımlardır.
Pandemi sonrası çocukların oyun alışkanlıklarında gözlemlediğiniz değişiklikler oldu mu?
Pandemi, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çocukların oyun alışkanlıklarında köklü değişikliklere yol açtı. Kısıtlamalar, okulların kapanması ve sosyal etkileşimin azalması, evde kalma zorunluluğu çocukların oyun dünyasını derinden etkiledi. Çocukların dış ortamlarda gerçekleştirebilecekleri etkinlikler ve fiziksel oyunların yanı sıra sosyal gelişimlerini olumsuz etkileyecek şekilde akranlarla olan etkileşimli oyunları azaldı. Sonuç olarak da pandemi çocukların dijital oyunlara ve genel olarak ekranlara olan bağımlılığını önemli ölçüde artırdı.
Son olarak, ailelere oyunla ilgili en önemli tavsiyeniz ne olurdu?
Ailelere birçok tavsiye vermek mümkün ancak ben onların çocuklarıyla kaliteli oyun zamanlarının sosyal duygusal gelişimleri başta olmak üzere çocuğun tüm gelişimine çok katkı sağlayacağına inanıyorum. Bu nedenle ebeveynler oyun için zaman ayırsınlar. Çocuklarının yanına oturup, onun dünyasına dahil olsunlar. Onu yönlendirmeyin, çocuğun kurguladığı oyuna eşlik etsinler, sorular sorup, hayal gücüne katkıda bulunup, onun liderliğini takip etsinler. Bu nedenle ailelere oyunla ilgili verilebilecek en önemli tavsiye, çocuğunuzun oyununa eşlik etmek, ona güvenmek ve oyunu kendi doğal akışında deneyimlemesine izin vermektir.



