Latest Posts

‘Alex bir aşk çocuğu’

Bir sosyal medya fenomeni ancak bu kadar gerçek, samimi, güzel olabilir. Evet Eylül Öztürk’ten bahsediyoruz… Alex ise onu anlatmaya gerek var mı? Şirin ötesi bir bebek ve güzel annesi keyifli röportajımızın kahramanları…

İnstagram fenomeni, oyuncu, şarkı söylüyor, ticaret yapıyor… Bir anne… Bir eş… Güçlü bir kadın… 2.6 milyon instagram takipçisi olan bu kadını merak etmemiz kadar doğal bir şey olamazdı. Üstelik tam da bir Pretty Mother’dı… Kapağımızda olmasını istedik. Bizi kırmadı şirin ötesi oğlu Alex ile ilk kapak çekimini yaptı.

Bebekli bir çekim olacağı için stüdyo yerine evde çekim yaptık. Doğrusu instagramda gördüğümüz gibi sıcak bir aile ile mi karşılaşacaktık merak etmedik değil. O kadar büyük, şirin ve gerçekler ki… Teyze, anneanne, dede, kuzenler, anne, baba, bebek… Ev kalabalık, sıcak, sevgi dolu…  

Bebeklerle çekim her zaman zordur, uykuları gelir, acıkır… Evet uykusu geldi, acıktı ama şirinliğinden de ödün vermedi Alex… İnstagramda gördüğümüz gibi gülücükleriyle içimizi ısıttı.

Günümüzde sosyal medya büyük bir güç ve bu güç iyi insanların elindeyse bir anlam kazanıyor…

Bu aile ile tanıştığım, Pretty Mother Magazine sayfalarında ağırladığım için çok mutluyum… Merak ettiklerimi sordum ve samimiyetle cevaplar aldım… Röportajın keyfini çıkarın!

Eylül Öztürk kimdir? Nasıl girdi hayatlarımıza?

Vine ile birlikte girdi Eylül Öztürk hayatlara… Ben de böyle olacağını beklemiyordum aslında. Hosteslik yapıyordum o zamanlar. Kız kardeşim haber verdi bana, ‘bak böyle bir uygulama var sen seversin’ diye… Eşime, dostuma kısa videolar çekip atıyordum çünkü, eğlenmek için yapıyordum bunu. Baktım hoşuma gitti, aktif olarak kullanmaya başladım. Hosteslik yaptığım zamanlar tabii, videoları farklı farklı ülkelerde çekince insanların dikkatini çekti. Öyle öyle duydular, duyan birilerine söyledi derken hayatlara girdim. Bu uygulamanın ilk öncülerindendim. Daha önce sosyal medyada yazılı işler yapan twitter fenomenleri vardı ama video fenomeni hiç yoktu.

Sosyal medya dünyasının bu kadar etkin bir rol oynayacağını nasıl ve ne zaman öngördün?

Ben onu biraz şans olarak görüyorum. Sosyal medyanın ilk kez var olduğu bir dönemde dünyaya geldim, yani ilk ünlülerindenim Türkiye’de. Belki bundan 10 sene sonra bu mecrada kendini gösterebilmek daha da zorlaşacak. Çok fazla alternatif olacak. Bir şeyin öncüsü olmak daha avantajlıdır ya, sanırım onu yaşıyorum.

Anneliğin çok farklı bir boyut olduğunu Alex ile birlikte keşfettim.

Sosyal medyanın çok güçlü bir platform olduğunu hissettiğin an ne zamandı?

Sosyal medya ilk zamanlar bu kadar güçlü değildi. Zaman içerisinde güçlenmeye başladı. İlk gücünü anladığım zaman, SMA hastası çocuğumuz Tunahan için bir gecede 2 milyon TL para toplamayı başardığımız an. Geçen sene oldu. İnstagram’dan yaptığım çağrı sosyal medyada hızla yayıldı ve bir gecede toplandı o para…

Bu müthiş bir olay. Birçok insanın hayatına olumlu anlamda sihirli dokunuşlar yapabilecek bir güçtesin… Bu noktada ‘Büyük güç büyük sorumluluk getirir’ baskısını hissediyor musun?

Tabii ki… Aynı şekilde birilerinin hayatına olumsuz da dokunabilirsiniz. Bu o kadar ciddi bir şey ki.  Bir şey söylerken, bir hareket yaparken bin defa düşünüyorum. Ben bu hareketi yaptığımda ucu kimlere dokunabilir, birilerini incitir miyim, rahatsız eder miyim, hepsini düşünüyorum ve artık bu bir otomasyon oluyor hayatınızda. Sosyal sorumluluk projelerini hep yapıyoruz aslında ama bu kadar büyük çaplı olması Tunahan’ın şansı oldu. Sadece para değil, kampanya yankı uyandırdı ve sonrasında o ilaca izin çıktı. SMA çok bilinen bir hastalık değildi. Bir kamuoyu oluştu bu kampanya ile, şu an SMA hastası çocuklar devlet destekli olarak o ilaçları alabiliyorlar. Çok mutlu olduğum bir olaydı bu…

Sosyal medya fenomeni olarak adlandırılmak hoşuna gidiyor mu?

Bir yandan güzel bir yandan ne gözle bakıldığı da önemli. Kimisi saçma sapan bir şey yaparak da fenomen olabiliyor, kimisi altı dolu bir şeyler paylaşarak olabiliyor. Ben o tarafta yer almayı istiyorum. Yani evet sosyal medya fenomeniyim, ama onun dışında farklı unvanlarımın da olduğunu düşünüyorum. En azından kendime bir şeyler katmaya ve o şekilde ilerlemeye çalışıyorum.

Ne güzel farkında olabilmek. Takipçi sayısı da bunu onaylıyor bence…

Elimden geldiğince iyi işler ortaya koymaya çalışıyorum. Şunu fark ettim; elimde bir güç var ve beni idol olarak belirleyen bir kesim var. 10 yıldır bu mecranın içindeysem, beni ilk çıktığımda takibe alan 10 yaşında bir çocuk şu an 20 yaşında. Ağzımdan çıkan şeyler, söylediklerim, onun da hayatına yön veriyor beni örnek aldığı için. O yüzden bir söylediğimi, attığım her adımı bin defa düşünüyorum ve bir şeyleri değiştirdiğime inanıyorum… Mesela kadınlar sosyal medyada makyajsız görüntü vermekten hoşlanmazlardı, bunu yapan şu anda çok fazla kişi var, etkim olduğunu düşünüyorum. Annelikle ilgili de öyle, daha rahatlığı benimseyebiliyorlar belki beni izleyip. Böyle şeyleri kırmaya, insanları etkilemeye, hayatlarına olumlu yönde bir şeyler katmaya çalışıyorum.

Evet sosyal medya fenomeniyim, ama onun dışında farklı unvanlarımın da olduğunu düşünüyorum. Kendime bir şeyler katmaya ve o şekilde ilerlemeye çalışıyorum.

2.6 milyon çok ciddi bir takipçi sayısı… Nasıl başardın?

Dönem dönem farklı şeyler yaptım. Bir dönem parodiler yaptım, parodi seven bir kitle geldi, sonra şarkılar yapmaya başladım o şarkıları sevenler takip etti, parodi şarkılar yapıyordum, onları seven bir kitle geldi. Sonra Alex dünyaya geldi annelerin dikkatini çektim. Sadece anneler değil olmayanlar da Alex’i izliyor. Farklı şeyler yaptım sosyal medyada. Annelik yapılan bir şey değil, o hayatımın bir parçasıydı ama o da bana bir kesimi getirdi. Her  şeyi çok dikkatli paylaşıyorum. Her öğrendiğim bilgiyi aktarmaya çalışıyorum. Kalp kırmamaya özen gösteriyorum. İnsanlara kötü enerji vermediğiniz sürece de zaten gitmezler ki takipten niye çıksınlar. Güzel şeyler var benim profilimde, pozitif şeyler…

İçerik nasıl üretiyorsunuz?

Tüm dünyanın hemfikir olduğu konuları savunuyorum. Siyasete asla girmem, çünkü bilirim ki beni her kesimden insan takip ediyor, seviyor. Ama tüm dünyanın hem fikir olduğu bazı konular; hayvan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, bunlarla ilgili düzeltilmesi gereken yasalar varsa, eğer bir ceza indirimine gidildiyse muhakkak sesimi çıkartıyorum, tepkimi veriyorum konuyla ilgili. Bunu bir dönem şarkı yaparak söyledim. Çünkü çok saçma sapan insanlar gün geçmiyor ki kadınlarla ilgili çıkıp konuşmasın. Birilerinin buna bir dur demesi gerekiyor. Sonuna kadar bu ülkenin bir vatandaşıyım ve bu ülkenin gerçekten güzel, medeniyet içinde, özellikle kadınların ve çocukların refah içinde yaşadığı bir ülke olmasını istiyorum. Elimden ne geliyorsa da bunun için çalışacağım…

Sevenlerin kadar sevmeyenlerin de çok fazladır eminim. Hasetle bakanlar, ‘keşke benim olsa’ diye çatlayanlar… Enerjiye inanır mısın?

Kesinlikle inanıyorum… Ama son zamanlarda bana gelen kötü yorumlar o kadar nadir ki. Onları da ya siliyorum, ya engelliyorum, çok ağır boyutlara ulaştıysa tazminat davası açıyorum. Hatta bir tanesinde farklı bir yola başvurdum, dava açmamam karşılığında tekerlekli sandalye bağışı istedim. O da sağ olsun kabul etti. ‘Telefonum başkalarının eline geçmiş, benimle alakası yok’ dedi ve bunu yapan kişi bir doktordu üstelik. Var böyle insanlar. O enerjiye çok inanıyorum, enerjimin düştüğünü hissettiğim an telefonu elimden bırakıyorum. Açmıyorum, izlemiyorum, okumuyorum, görmüyorum.

Eylül Öztürk’ü şöyle bir araştırdığımda biraz kafam karıştı açıkçası. Oyunculuğunun ön planda olduğu videolar var, şarkı söylüyorsun, Yunan Dili ve Edebiyatı var üniversitede, kabin memuru olduğun bir dönem var, ticaret tarafı hareketli nail spa merkezi, butikler… TV programları… Tiyatro ve üstelik ödül aldın… Gönlünde yatan hangisi?

Aslında biraz biraz hepsi. Ama tiyatro ve müzik ikisi benim vazgeçilmezim. Tiyatro’da 4. sezonu oynadık ‘Yetersiz Bakiye’de ve biraz ara verelim dedik, bitirdik. Ama çok özledim sahneyi, ekibi, ekibin uyumunu. Şu an çok yoğun bir tempoyla çalışıyorum. Tiyatro’da sıkıntı şehir dışına çıktığımız turneler. Küçük çocukla çok zor.

Oyunculuk ağır basıyor ama müzikal anlamda da şöyle bir hayalim var. Bir youtube kanalında, çok profesyonel olmasa da olur, bir akşam keyfi, bir şeyler içerken açılıp dinlenebilecek soft bir şeyler, caz müzik yapmak istiyorum.

Bence size bir müzikal çok yakışır…

Keşke gelirse bir müzikal değerlendirebiliriz ama Alex’in biraz daha büyümesi lazım. Turnesi olmayan bir müzikal olması lazım ki o da çok zor. Bu fikri sevdim, buradan yapımcılara sesleniyorumJ

İnstagramda normal ebeveynlerden farklı bir tablonuz var. Kimine sıcak kimine soğuk gelebilecek uçlarda bir tablo. Bu çift nasıl karar verdi bir çocuk yapmaya? Anne ve baba rollerini üstlenmeye?

Aslında vermedi, vermedik, kendiliğinden bir baktık olmuş… Gerçekten öyle oldu, bizim öyle planlarımız yoktur, hayatı çok disiplinli, planlı bir şekilde devam ettirmeyiz. Biraz akışına bırakarak yaşıyoruz. O konuda da birbirimizle çok uyumluyuz. İkimizde planlı programlı düzene karşıyız, kariyerlerimizi bile ona göre seçtik, şekillendirdik, kendimiz istediğimiz şeyleri yapalım diye. Tayland’da öğrendim hamile olduğumu. Sırt çantalarımızı taktık, benim klibimi çekmeye gittik Kenan’la ikimiz, bir baktım hamileyim. ‘Kenan çift çizgi var’ dedim, ‘o ne demek’ dedi bana. ‘Hamileymişim yani’ dedim, ‘A ne güzel’ dedi… Öyle öğrendik yani.

Yani ‘şu an sırası değil, düşünmüyorduk, daha yapacak çok şey var, kariyerimize odaklanalım’ gibi şeyler düşünmediniz mi?

Hiç düşünmedik. Bizim için şu esas; hayat ne getirirse kabulümüz. Zor zamanlarımız da oldu, sonrasında güneşli günlerimiz de ama her şeyi kabul ettik. Bizim hayat mottomuz şu; kendimizi kabul ediyoruz, birbirimizi kabul ediyoruz, hayatı kabul ediyoruz. O zaman her şey kolaylıklarla geliyor.

Kenan Barış Özkan, nasıl bir baba?

Sürekli çocuğu uyandıran bir baba… ‘Ben dayanamıyorum uyandıracağım’ diyor, sürekli kokluyor, öpüyor, ısırıyor… Uyumasın ki sürekli seveyim istiyor. Tek tartışmamız o. ‘Kenan uyandırma çocuğu, zor uyuttum’ diyorum ‘Uyansın uyansın bir şey olmaz’ diyor…

Kenan, sürekli çocuğunu uyandıran bir baba! ‘Ben dayanamıyorum uyandıracağım’ diyor, sürekli kokluyor, öpüyor, ısırıyor… Uyumasın ki sürekli seveyim istiyor.

Erkek çocuğun olacağını öğrendiğinde neler hissettin? Çünkü bir programda ‘bir kız çocuğum olmasını istiyorum’ dedin. Tabii altında birtakım mesajların vardı…

Erkek olacağını duyunca inanmadım, o kadar şartlamışım ki kendimi, son ana kadar sordum, ‘emin misiniz, yanılma payı olabilir mi’ diye. Doktor ‘yok, görüyoruz erkek’ diyor, ben hala ‘belki kordon o’ diyorumJ Onu da niye istedim, Kenan’ın çok güzel bir kız babası olacağına inandığımdan. Çünkü Kenan kadınlara, kadın haklarına karşı çok duyarlı. Eşine ters davranan erkeklerle ilgili tepkisini hemen dile getirir. Kızı olursa; çok mutlu, kendi ayakları üzerinde duran, bağımsız, güçlü bir kız çocuğu yetiştireceğine eminim.

İkinci neden; Kenan’ın tarafı hep erkek, tek kız teyzesinin kızı Melis. Çok kız çocuğu istiyorlar diye onları sevindirmek adına kız güzel olurdu demiştim. Ama şimdi Alex’i gördükten sonra ikincisi de erkek olsun, hepsi erkek olsun diyorum. Bundan sonrası kız da olsa erkek de olsa kabulüm ama Alex’i gördükçe bir tane daha erkek hiç fena olmaz diyorum, aşık oldum çünkü!

İkinci çocuğum kız da olsa erkek de olsa kabulüm ama Alex’i gördükten sonra bir tane daha erkek olsun istiyorum, aşık oldum çünkü!

Nasıl bir hamilelik geçirdin? Mide bulantıların, aşermelerin oldu mu?

Ben panik atak hastasıydım uzun yıllar ve antidepresan kullanıyordum. Bu şu demek, çok uzun zaman kullandığınızda antidepresana bağımlı bir hayat yaşıyorsunuz. Hamileliğimi öğrendiğim an o ilaçları komple bıraktım. İlaçların etkisi birden vücuttan çekilince, hormonlarınız zaten tepetaklak, onun bir depresyon hali oldu. Üstüne bir de Alex’in bana yaratmış olduğu o hormonal dengesizlik gelince hayatımın en kötü 3 ayını geçirdim. Duvarlar üstüme üstüme geldi. Diyorum ki; hani eski zamanlarda köylerde derler ya, ‘cin bastı, bir şey oldu’, o zamanlar yaşasam derim ki ‘musallat oldular, bir şey oldu’. Doktorum dedi ki; ‘Bu tip panik atak hastalarında annenin sağlığı birincil önem taşıyor. Eğer çok kötüysen ilaçlarını kullan daha iyi. Sen iyi ol yeter ki bebeği taşırken’. Ben inat ettim kullanmadım. 3 aydan sonra bütün o kötülüklerim bıçak gibi kesildi. Ve Alex mucizesi, doğum ile birlikte panik atak hastalığım uçup gitti.

Belki de o kadar beynimiz ‘benim artık bir sorumluluğum var’a kanalize oluyor ki psikolojinizi düzelten şey de o oluyor herhalde… Çok fazla panik atak hastası olup da hamile kalmaktan korkan kadın var, korkmasınlar, ilaç kullanarak da hamileliğe devam edilebiliyor. Dünyanın sonu değil yani, doktorlarına danışıp gönül rahatlığıyla hamile kalabilirler. Zor oluyor ama oluyor yani…

Doğum nasıl gerçekleşti? Normal mi, sezaryen mi?

Normal doğumdu. Amerika’da doğurdum 24-25  saat çektim o sancıyı. Bir de Alex içerde kalmakta ısrarcıydı. 38. haftadan itibaren süreç başlayabilir diyorlar ya ben de kendimi 38’e ayarlamışım. 38 geldi çocuk yok, herhangi bir belirti yok, 42’ye kadar bekletti bizi. Ha bugün geldi ha yarın gelecek, diye diye geçirdik 38-42 arasını… Dışarı adım atmaya korkuyorsun, sağda solda doğurursam diye. 42. hafta yine gelmeyince doktor mecburen suni sancı vererek doğumu balattı. Bu biraz beni zorladı. Çünkü suni sancıyı vücudumda herhangi bir doğum tetiklenmeden aldım, doğum başlasın diye. Doğum kendiliğinden başlasa, vücudun adrenalin üretiyor, suni sancıyı üstüne veriyorlar ve acıyı çok fazla hissetmiyorsun. Ama vücudunda hiçbir şey yokken suni sancıyı verirlerse inanılmaz bir acı, böyle bir şey hayatımda yaşamadım. Sonra epidurali taktılar, hiçbir şey kalmadı, dedim bu nasıl bir mucize? Ve epidural takıldı Alex doğdu. O kadar ağrıdan sonra Allah’ın bir hikmeti şu an aklıma bile gelmiyor o acılar…

Annelere yaşadığın deneyimden de yola çıkarak doğum konusundaki önerin nedir?

Bence hiç önemli değil doğum şeklinin ne olduğu, nasıl istiyorlarsa öyle olsun. Normal doğumdan korkuyor olmak bile bence sezaryen için geçerli bir sebep. Çünkü en önemli olan annenin ruh hali, kendini nasıl konforlu hissettiği? O yüzden nasıl mutlu olacaksa öyle doğursun.

Doğum sırasında yaşadığın bir olumsuzluk oldu mu?

42. hafta biraz geç, Alex doğduğunda kaka yapmıştı. Antibiyotik tedavisi görmek zorunda kaldım. Amerika’da değil de Türkiye’de doğum yapmış olsaydım belki beni o kadar zorlamadan direkt sezaryene alacaklardı. Belki Alex bu kadar strese girmezdi. Normal doğum olacak diye şartları bu kadar zorlamanın da bence anlamı yok. Amerika’da son raddede alıyorlar sezaryene, burada biraz daha esnek o kurallar. Hemşireler çok profesyoneldi. O çok önemli. Doktorum bir hastaneye geldiğimde yanıma geldi bir de doğumda. O aradaki süreçte hemşireler hep yanımdaydı.

Anne olduktan sonra neler değişti? Anne olmadan önceki Eylül ile anne olduktan sonraki Eylül arasında fark var mı?

Zaten sağduyulu bir insandım ama Alex’den sonra çok arttı… Mesela anne olduktan hemen sonra anne olamayan kadınlar için bir kampanya başlatayım dedim. Tüp bebek merkezlerini bulayım, diyeyim ki reklamınızı yapacağım bana tüp bebek verin. Yeter ki ben bu kadınlara tüp bebek dağıtabileyim. Anne olmadan önce anne olmak isteyip de olamayan kadınlara karşı bu kadar sağduyulu, kendimi onların yerine koyup düşünemeyebilirdim. Ama annelik bana öyle bir şey kattı. Hasta bebek görmeye dayanamıyorum, ne yapabilirim, nasıl iyileştirebilirim ne gibi bir faydam dokunabilir diye düşünüyorum sürekli.

Çok yükseliyor farkındalığınız… Ama her kadının da yükseldiğine emin değilim.

Alex nasıl bir bebekti ilk günler ve hızla büyürken neler gözlemliyorsun onda? Sakin mi,  sinirli mi?…

Çok mutlu bir bebek… Maşallah diyelim, keyifli, eğlenceli, algıları çok açık bir bebek. Çok gezmiş bir bebek… Daha 40 günlük değildi uçağa bindi, yerini yadırgamaz, kalabalıkta sesli ortamda uyuyabilir, öyle izole etmedik. Hep kalabalık ortamlarda olduk, o yüzden de konforlu oluyor tabii gezmek. Bir de tam olarak ek gıdaya geçip, biz ne yiyorsak o da onu yiyebilecek duruma gelince tadından yenmeyecek. Gazı yoktu. İlk emzirmeye çalıştığım dönemlerde hafif gazı oluyor gibiydi ama mamaya geçince kalmadı. Belki de benim gazlı olmam etkiledi onu o dönem. Uykuları hep düzenli oldu. Alex’in hiç öyle ciyak ciyak ağladığını bilmem. Hafif mıkırdanır, o da acıktıysa, mamasını içer sakinleşir.

Ağlamak bebeklerin dili, kendini ağlayarak ifade ediyor. Her anne bu dili çözmeli?  Başarmışsınız…

Evet… Biz o yüzden doğumdan hemen sonra Amerika’da Kenan ile baş başa kaldık. Şöyle bir karar verdik; biz çözeceğiz, bu çocuk ne, ne  istiyor, nasıl bir şey, çocuk sahibi olmak nedir? Bir odanın içinde, Kenan baktı ben baktım, Kenan besledi ben besledim, 1.5 ay bu şekilde gitti. Türkiye’de lohusalığında eve gelen giden insanlar çok oluyor, bir sürü kafadan ses çıkıyor, onu öyle yapma bunu böyle yapma. Bunu yardımcı olmak için yapıyorlar ama bebek anne ile yalnız kalamıyor. Annenin bebeğinin dilini çözmesine fırsat olmuyor. Biz o yüzden Amerika’da kaldık. 40 çıkmasına bir gün vardı geldiğimizde. Baktık ve güzel bir şeymiş bu dedik…

Günümüz çocukları bizim gibi değil, biz de annelerimiz gibi değiliz… Sence şimdiki çocuklar daha mı şanslı?

Aslında ben ve annemin arasında daha büyük bir jenerasyon farkı var. Ben ve Alex arasında çok da fazla bir fark olmayabilir çağ olarak. Teknoloji çağı çocuklarıyız. Çocukların şanssız olduğu nokta; ebeveynlerinin çok bilinçsizce yetiştirdiği arkadaşlara maruz kalıyor olmaları ve o aralarındaki iletişimin  sıkıntılı olması. Daha maddiyat üzerine kurulu şimdiki arkadaşlıklar, dostluklar, mutluluklar. Bunları görüyor olması çocuğun ve bundan besleniyor olması kötü. Eskiden daha az ama özdü her şey, güzel dostluklar vardı, konuşmayı seven, daha iletişim halinde olan insanlar vardı. Şimdiki çocuklarda o yok. Avantajları ne dersek; teknoloji ve tıp çok ilerde. Bir bilgiye ulaşmak istediği zaman sosyal medya ve internet doğru öğretilirse engin bir derya önünde. Dünyayı gezebilir, bir noktadan bir nokta çok yakın. Bir sonraki jenerasyon daha şanslı olacak çünkü belki uzayı görebilecekler.

Alex kime benziyor?

Şu anda Kenan’a döndü gözleri, bakışları, çenesi. Ama bence benim babama çok benziyor. Babamla çocukluk fotoğrafı aynı… Fiziksel özelliği dışında karakterini gözlemlediğimde çok sabırsız. Bir şey yapmak istiyor ve onu kafaya koyuyorsa yapana kadar vazgeçmiyor ondan. Yapamadığı zaman da mücadele ediyor. Mücadeleci. O an onu yapacak, elde edecek, kendi başardığı zaman da inanılmaz seviniyor ve mutlu oluyor. İlk ayağa kalktığında çığlık attı, ‘kalktım işte, başardım’ der gibi…

Alex çok mutlu bir bebek… Maşallah diyelim, keyifli bir bebek, eğlenceli bir bebek, algıları çok açık bir bebek.

Annelere kendilerine de zaman ayırmaları gerektiğini, ‘siz iyi iseniz onlar da iyi olurlar mesajını’ hep vermeye çalışıyoruz. Bu konuda annelere tavsiyelerin olur mu? Sen neler yapıyorsun?

Benim iş tempon o kadar yoğun ki geri kalan boş vaktimin hepsini Alex ile geçiriyorum. O kalan vaktimden bir de kendime vakit ayırayım dersem çocuğumu hiç göremem. Ama şu var bakım yükü sadece bizim omuzlarımızda değil, teyzem de çok ilgileniyor, aile kalabalık… Sadece ben bakıyor, çalışmıyor ve 7/24 Alex ile olsaydım çok zorlanabilirdim. Ve o zaman  Alex’i bir süre birisine bırakıp eşimle baş başa plan yapmak isterdim. İşim yoğun olduğu için geri kalan boş vaktimde aile olarak değerlendirmek istiyorum. En son bir hafta sonu için Kenan, ben, Alex Yunanistan a gittik. O bizim için bir tatildi. Uzun süreli tatillerde teyzem de bizimle geliyor, gündüz hep Alex ile beraberiz gece teyzeme bırakıp dışarı çıkabiliyoruz. Bunları yapabildiğiniz için çok konforluyum. Kimseyi de yadırgamıyorum bu konuda. Çünkü çok zor bir şey annelik. Tek başına olup da 2-3 çocuk yapanları takdir ediyorum…

Bu noktada bakıcı değil de teyze olmasının da rahatlığı büyük olsa gerek…

Bırakamazdım ki o zaman bu kadar rahat. Ben teyzeme diyorum ki sen bizim başımıza gelen en güzel şeysin. Çünkü gerçekten her anlamda, yemeğimizden çocuğumuzun gıdasına hiçbir şekilde gözüm arkada kalmıyor. Onun da iki tane çocuğu var. Aşırı pimpirikli birisi değil, tam benim kafadan, rahattır. Çocuklar düşer, kalkar, ağlar, böyle büyürler düşüncesi var ikimizde de. Güler yüzlüdür, tane tane konuşur, diksiyonu için de çok iyi Alex’inJ Araştırmayı sever. Cehaletle çocuk bakmak ile rahat çocuk bakmak arasında çok fark var. O yüzden de gözüm hiç arkada kalmıyor. Bazı durumlarda da babaanne yöntemlerini de çok benimseriz biz. O da çok büyük konfor getirdi hayatlarımıza. Bu çocuğun her şeyi organik olacak gibi yemekten giyime birçok detaya takılan pimpirikli kadınlar vardır, bu da kadın hayatını çok zorlaştıran bir şey. O kadar kural kural nereye kadar?

Kural demişken, Alex daha çok küçük ama hareketlenmeye başladığında, nasıl bir anne olarak düşünüyorsun kendini? Kuralcı mı, rahat mı?

Rahat bir anneyim. Düşsün, kalksın, dizi kanasın, çamurun içinde büyüsün, ağzına pis bir şey soksun bunlara takılmıyorum, olabilir, olsun da… Ama bazı konularda katı kurallarım var. İnsani değerler üzerine… En ufak bir şekilde insanları aşağıladığını, küçümsediğini, onlara üstten baktığını fark ettiğim anda onunla ilgili çok katı kurallar çizebilirim. Benim kurallarım daha çok bu tarz şeylerle ilgili. Asla cips yemeyecek, çikolatayı ağzına sürmeyecek gibi kurallarım olmaz… Değişik bir sektör olmuş hamilelik ve annelik. Gerçekten annelerin davranışlarını bazen hayretle takip ediyorum. Bu bir çocuk bırak gezsin, düşsün, eğlensin, takılsın, ağlasın… Çocuğunu ağlatmamak için çaba sarf eden insanlar var. Bilinçli olmak adına içgüdümüzü ve sevgimizi biraz kaybediyoruz. Uzmanlar böyle söylüyor bunu yapalım değil de biraz oradan biraz buradan harmanlamak lazım.  

Herkesi dinlemek lazım ama, çocuğunu en iyi sen tanıyorsun ve ona göre bir yolu senin çizmen gerekiyor, her annenin çocuğu farklı…

Bana da dediler çocuğu kucağına alıştırma. Gelsin kucağıma, şimdi kucakta durmayacakta bir daha ne zaman duracak. Her şeyin bir evresi var… Diyorlar ki; Alex’in neden az oyuncağı var, neden hep aynı pijamayı giyiyor. Benim oğlumun iki tane pijaması var. Birini çıkartıp yıkadığımda diğerini giyiyor. Bir ay sonra giyemiyor zaten onu da. Neden her gece farklı farklı giydireyim ki? Rahat olsun yeter. İki tane oyuncağı olsun, onunla oyun kurmayı öğrensin…

Onun oyuncağı benim. Benimle oynayacak o çocuk, ben ona vakit ayıracağım, isterse milyon tane oyuncak koyayım önüne bir ben etmez, bir ilgi etmez. İki tane oyuncağı koyarım, o iki oyuncaktan biri bir gün uçak olur, bir gün ayı olur, ben yönlendiriyorum çünkü ve o onun hayal gücü gelişiyor böylelikle.

‘Annelik’ birkaç cümle ile anlat dersem nasıl anlatırsın?

Nasıl anlatsam ki anneliği… İnsanın burnunda bir sızı, ilk göz ağrım derler ya, o göz ağrısı, her an bir şey olacakmış hissi, bir o kadar büyük bir aşk, ama onun beraberinde getirdiği bir sorumluluk. Her an başına bir şey gelebilir diye bir tedirginlik hali ama bununla beraber gelen çok büyük bir aşk, sürekli her hareketinde burnunun ucunda ya da göğsünün ucunda bir sızı… Ve ömür boyunca da geçmeyecek olan bir şey… Ve hakikaten bir insanın başına gelebilecek en güzel şeylerden bir tanesi…

Bazen diyorum ki keşke Alex benim onu ne kadar sevdiğimi bilebilse. Ama hiçbir zaman bilemeyecek. Benim ona sözlerle anlatabileceğim bir şey değil. Muhakkak çok büyük bir sevgi hissedecek benden ona ama tam olarak benim ne hissettiğimi ona karşı hiçbir zaman bilemeyecek.

Annelik, bir insanın başına gelebilecek en güzel şeylerden bir tanesi…

Ama baba olduğunda bir nebze anlayabilir…

Yine de bir annenin ki gibi hissiyat olamaz. Çünkü şunu savunuyorum, annelik çok güzel derken bunu duygusal bir şeymiş gibi anlatıyorlar. Ama bence bu tamamen fizyolojik. Plasenta kadının vücudundan ayrıldığı andan itibaren göğüsler süt üretmeye başlıyor. Vücudun mekanizması bu. Kumanda ile televizyonun birbirine bağlanması gibi, plasentadan ayrılıp bebeği kucağınıza verdikleri anda kurulan fiziksel bir etkileşim, bir enerji var. Adına ne deniyorsa, mucizevi bir şey, fiziksel bir reaksiyon. Bazı kadınlarda bu reaksiyon gerçekleşmeyip o annelik içgüdüsünün ortaya çıkmadığını düşünüyorum. Ve biz çok kınıyoruz, yahu bu kadın çocuğuna bunu nasıl yapabiliyor diye ama işte o bağ kurulamıyor.

Düşünsenize saat başı birisi uyandırıyor sizi ağlayarak. Arada bu bağ olmasa bu bebeğe bakman için, bu bebeğin hayatta kalması ve insan neslinin devamı için böyle bir şey gerekli zaten. İçgüdüsel dedikleri şey o, ben bunu doğumdan sonra anladım. Önceden çok tatlı, minik, şirin bir şey ya o yüzden çok seviyorsun sanırdım. Ama tamamen fiziksel bir reaksiyon, müthiş bir mucize…

İsim tercihi neden Alex?

Aslında Kenan, Alexander Milan koymak istiyordu. Alexander, Büyük İskender ve aynı zamanda Fenerbahçeli Alex’ten… Milan da hoşuna gitmiş, hatta peygamber isimlerinden biriymiş. Çok uzun olur, Alex olsun kısaca dedim ama aslında Kenan koydu ismini. Alex Özkan… Amerikan vatandaşı olduğu için orada da sıkıntı çekmez diye düşündük.

Neden Amerika’da doğumu tercih ettin?

Avantajları vardı. Aslında Alex’e alternatif bir hayat seçeneği sunmak istedik. Vizesiz serbest dolaşım imkanı. Yurtdışında okumak isterse bizim için çok daha uygun fiyatlara gelecek olması. Geleceğe yönelik bir düşünce, çocuğumuza güvenceydi. Güvence olmak zorunda kaldı. Bu konuda çok destekleyenler de oldu, neden diye çıkışanlar da. Ama maalesef bu bürokratik engelleri ben belirlemiyorum, vizeleri ben koymuyorum, bu benim değiştirebileceğim bir sistem veya bir düzen değil, bana göre insanlar dünya vatandaşıdır, nereli olduğunun önemi yok. Keşke bu tarz şeylere hiç gerek kalmasa, keşke bizi her yere vizesiz alsalar, her yerde eğitim alabilsek gönül rahatlığıyla, keşke eğitim sistemimiz bir tık daha iyi olsa… Geçenlerde bir haber gerçekten üzdü beni. Bununla ilgili bir de video çektim. Güzel sanatlarda bazı bölümler, animasyon, dans artık yetenek sınavsız öğrenci alacak. Birçok öğrencinin hakkı yendi şimdi, bunu ben değiştiremiyorum çünkü bu kararı ben vermiyorum. Benim verebileceğim tek karar çocuğumun geleceği için en doğrusu neyse oydu ve o kararı vermek zorundaydım.

Latest Posts

spot_imgspot_img

Don't Miss

Stay in touch

To be updated with all the latest news, offers and special announcements.